Saturday, 31 August 2013

2. FEMİNİST KURAM (2)



3.2. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine göre, erkekler va kadınlar toplum içinde sadece farklı olarak değil, aynı zamanda eşitsiz olarak da konumlanırlar. Bu eşitsizlik, biyolojik ya da kişilikle ilgili farklılıktan değil, toplumun örgütlenmesinden kaynaklanır. Kadınların kendini gerçekleştirme ihtiyacını karşılamak için erkeklerden durumsal olarak daha az güçleri vardır (Ritzer, 2012: 333).

3.2.1. Liberal Feminizm

“Erkek kardeşlerimizden tek istediğim, ayaklarını boğazlarımızdan çekmeleridir.”  (Sarah Grimke, 1837)
Mary Wollstonecraft, 3 Ocak 1792’de feminist teori tarihindeki ilk önemli çalışma olan Kadın Hakları Savuncusu adlı eserini tamamladı. Bu, daha sonranın feminist düşüncesi için başat eser olmuştur. Wollstonecraft’ın eserinden dört ay önce, Eylül 1791 tarihinde Paris’te, Fransız Devriminin erken safhalarında, Olympe de Gouges Kadın Hakları adlı bir el broşürü yayınlamıştı. Gouges daha sonra giyotinle idam edildi. Bir yıl önce 1790’da, Massachusetts’da Amerikalı Juthit Sargent Murrey, Cinsiyetler arasındaki eşitlik üzerine adlı eserini yayınlamıştı.
Aydınlanma ya da Akılcılık çağı olarak  adlandırılabilecek dönem içinde ortaya koyulan kuramlar bu dönemde hayata geçirilmeye başlanmıştır. Sir Issac Newton’un temel paradigması; tüm evrenin basit ve matematiksel kurallarla yönetildiği fikri bu husustandır. Üstelik eğer fiziksel dünya, insan aklı ile anlaşılabilen birkaç basit kuralla düzenleniyorsa, o zaman etik, politik ve estetik dünyalar da bu kurallara göre düzenlenmeliydi. Böylece iki dünyanın var olması algısı ortaya çıkmıtı: Bir tarafta akıl aracılığıyla yönetilen kamusal dünya, akıl-dışı olarak nitelendirilen duygusal ilişkilerin, kişisel mizaçların, estetik ile ilgili sorunların, ahlaki yargıların ve kadının yeraldığı marjinal dünya. Bu düşüncenin önkabulu akılcı dünyanın akıldışı dünyaya üstün olduğudur.
Bu dönemde, siyaset felsefecileri, ancak akıl pratiği aracalığıyla anlaşılabilen, mutlak doğal hakların ya da doğal kuralların önsel olarak varolduğu fikrini geliştirmişlerdir. Nitekim, modern dünyanın en önemli ahlaki düşüncelerinden birini orataya koymuşlardır; her birey “doğuştan gelen” haklara sahiptir. Fakat liberal erkek kuramcılar tarafından ortaya atılan varsayıma göre, doğal haklara sahip olan kişiler, ailelerin efendileri olan mal sahibi erkeklerdir. Örneğin, Lock’un doğal haklar konusunda olan eserlerinde kullandığı kişi (man) sözlüğü genel anlamda kullanılmamış, tek ve özel bir türü anlatmak için kullanmıştır: erkekleri.
17. ve 18. yüzyıllar boyunca –öncesinde ve sonrasında da- kadının eş ve anne olarak eve ait olduğu varsayımı neredeyse evrenseldi. 18.yy ortasından itibaren ve özellikle 19.yy başında tarihsel dönüşümler, özellikle de sanayi devrimi, kadını özel alanda tecrit ederek, işyeri ile ev mekanını birbirinden ayırdı. Makinalaşmış fabrikalar ve ev ekonomisinin çöküşü ile birlikte işin kamusal dünyası evin özel dünyasından daha önce hiç olmadığı kadar birbirinden ayrıldı. Bu gibi eğilimler, akılcılığı kamusal alanda, akıl-dışılığı ve ahlakı özel alanla ve kadınla özdeşleştiren aydınlanma düşüncesini desteklemiştir. Kanun önünde, evli kadının mülküyet, miras ve çocukları üzerinde hiçbir hakkı yoktu.
Mary wollstonecraft’ın Kadın Hakları Savuncusu feminist teorinin klasiği olarak kabul edilmektedir. Mary, özellikle boş ve uçarı hayatları olan üst-sınıfın, lider olabilecek cesarete sahip, zamanı bol kadınları üzerinde çalıştı: “akıl ve vücutlarını kuvvetlendirme yerine kadının yükselmesinin yegane yolu olan evliliği gerçekleştirmek için kendilerini sefih güzellik kavramına teslim ediyorlar”. Mary, kadınlar belli bir ölçüde güç elde etmelerinin tek yolunun koca bulmak olduğunun farkındadır. Fakat bunun kanuni fahişelik olduğu iddia eder. Wollstonecraft, Rousseau’nun erkeklerin ve kadınların farklı düşündüklerine ilişkin fikrine karşı çıkmaktadır. Bu noktada temel liberal feminist duruşunu ortaya koymaktadır: akıl, her insanda aynıdır. Kadın farklı veya yanlış akıl yürütürse, bu onun eğitimdeki eksiklikle ilgilidir.
Wollstonecraft, feminist gündemdeki en önemli maddenin, gerçek anlamda bir eğitim ve eleştirel düşüncenin geliştirilmesi olduğuna inanmaktadır. Wollstonecraft, aynı zamanda, bireyselcilikteki aydınlanma inancını da paylaşır. Kadınlar için eleştirel düşünmenin yararlarından biri de kendi kaderlerini belirlemelerini kolaylaştırmaktır.
Wollstonecraft gibi Grimke de eleştirel düşünmenin yararına inanmıştır: kadınların doğal haklarının erkekler tarafından tanınmadığını, ve kadınlarla erkelerin ahlaki ve düşünsel açıdan eşit olduklarını ileri sürmüştür. Grimke’nin eleştirel gücü, kadınlara uygulanan baskıyı meşrulaştırmak için kullanılan kutsal kitaptaki temel bölümlerle ilgili yaptığı metin analizlerine dayanmaktadır. Grimke’nin tüm analizi Wollstonecraft’ınki ile benzeşir. Ama Grimke radikal feminist düşünceyi Wollstonecraft’tan daha ileri götürmüştür: Bir sınıf olarak erkekler, kadınları kendilerini memnun etmeye koşullandırırlar, kadınların uygun bir eğitim alma olanaklarına ve eleştirel analiz güçlerini geliştirmelerine karşı çıkarlar.
İç savaşın (1867) peşinden Sojourner Truth, “siyah erkeklerin haklarını kazanmaları konusunda büyük bir hareket oluşmuşken, siyah kadınlar hakkında tek bir kelime dahi edilmediğini” ortaya koyar. Truth, siyah kadın köle ile beyaz kadının durumu arasındaki farka işaret ediyordu. Örneğin siyah kadınlar sadece erkekler gibi çalışmakla kalmamış, bir mal gibi, bir “kısrak” gibi kullanılmışlardır. Çiftlik sahiplerince ya da onların arkadaşları tarafından, çoğunlukla bedensel hazlarını tatmin etmek için istihdam edilmişlerdir. Siyah feministler, kadın hakları konusunda oy hakkı yanında linç hukuku ve ırkçı konularla da ilgilenmişerdir.

3.2.1.1. Liberal Feministlerin Temel Düşünceleri


1. Akla inanç. Wollstonecraft gibi bazı düşünürlere göre, Akıl ve Tanrı neredeyse eşanlamlıdır. Birey, akıl içinde tanrısal bir kıvılcım barındırır; bu kişinin vicdanıdır. Frances Wright ve Sarah Grimke gibi feministler, gerçeğin en güvenilir kaynağının herhangi bir yerleşik kurum ve gelenek değil, bireysel vicdan olduğunun gözönünde tutulması gerektiğini belirtirler.
2. Kadının ve erkeğin ruhları ile akılcı yeteneklerinin aynı olduğu inancı. Başka bir değişle kadınların ve erkeklerin ontolojik olarak benzer oldukları inencı.
3. Toplumsal değişime ve toplumun dönüşümüne etki etmenin en iyi yolunun eğitim – özellikle eleştirel düşünebilmek için eğitilmek- olduğuna inanç.
4. Bireyin diğer bireylerden ayrı olarak gerçeği arayan, akılcı ve bağımsız bir aktör olarak hareket eden ve haysiyeti bağımsızlığına bağlı olan yalnız bir varlık olduğu görüşü.
5. sonuç olarak aydınlanma kuramcıları, doğal haklar doktrinine bağlı kalmışlardır.

No comments:

Post a Comment