3.2.
Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
Toplumsal
cinsiyet eşitsizliğine göre, erkekler va kadınlar toplum içinde sadece farklı
olarak değil, aynı zamanda eşitsiz olarak da konumlanırlar. Bu eşitsizlik,
biyolojik ya da kişilikle ilgili farklılıktan değil, toplumun örgütlenmesinden
kaynaklanır. Kadınların kendini gerçekleştirme ihtiyacını karşılamak için
erkeklerden durumsal olarak daha az güçleri vardır (Ritzer, 2012: 333).
3.2.1.
Liberal Feminizm
“Erkek
kardeşlerimizden tek istediğim, ayaklarını boğazlarımızdan çekmeleridir.” (Sarah
Grimke, 1837)
Mary
Wollstonecraft, 3 Ocak 1792’de feminist teori tarihindeki ilk önemli çalışma
olan Kadın Hakları Savuncusu adlı eserini tamamladı. Bu, daha sonranın
feminist düşüncesi için başat eser olmuştur. Wollstonecraft’ın
eserinden dört ay önce, Eylül 1791 tarihinde Paris’te, Fransız Devriminin erken
safhalarında, Olympe de Gouges Kadın Hakları adlı bir el broşürü
yayınlamıştı. Gouges daha sonra giyotinle idam edildi. Bir yıl önce 1790’da,
Massachusetts’da Amerikalı Juthit Sargent Murrey, Cinsiyetler arasındaki
eşitlik üzerine adlı eserini yayınlamıştı.
Aydınlanma
ya da Akılcılık çağı olarak
adlandırılabilecek dönem içinde ortaya koyulan kuramlar bu dönemde
hayata geçirilmeye başlanmıştır. Sir Issac Newton’un temel paradigması; tüm
evrenin basit ve matematiksel kurallarla yönetildiği fikri bu husustandır.
Üstelik eğer fiziksel dünya, insan aklı ile anlaşılabilen birkaç basit kuralla
düzenleniyorsa, o zaman etik, politik ve estetik dünyalar da bu kurallara göre
düzenlenmeliydi. Böylece iki dünyanın var olması algısı ortaya çıkmıtı: Bir
tarafta akıl aracılığıyla yönetilen kamusal dünya, akıl-dışı olarak
nitelendirilen duygusal ilişkilerin, kişisel mizaçların, estetik ile ilgili
sorunların, ahlaki yargıların ve kadının yeraldığı marjinal dünya. Bu
düşüncenin önkabulu akılcı dünyanın akıldışı dünyaya üstün olduğudur.
Bu
dönemde, siyaset felsefecileri, ancak akıl pratiği aracalığıyla anlaşılabilen,
mutlak doğal hakların ya da doğal kuralların önsel olarak varolduğu fikrini
geliştirmişlerdir. Nitekim, modern dünyanın en önemli ahlaki düşüncelerinden
birini orataya koymuşlardır; her birey “doğuştan gelen” haklara sahiptir. Fakat
liberal erkek kuramcılar tarafından ortaya atılan varsayıma göre, doğal haklara
sahip olan kişiler, ailelerin efendileri olan mal sahibi erkeklerdir. Örneğin,
Lock’un doğal haklar konusunda olan eserlerinde kullandığı kişi (man) sözlüğü
genel anlamda kullanılmamış, tek ve özel bir türü anlatmak için kullanmıştır:
erkekleri.
17.
ve 18. yüzyıllar boyunca –öncesinde ve sonrasında da- kadının eş ve anne olarak
eve ait olduğu varsayımı neredeyse evrenseldi. 18.yy ortasından itibaren ve
özellikle 19.yy başında tarihsel dönüşümler, özellikle de sanayi devrimi,
kadını özel alanda tecrit ederek, işyeri ile ev mekanını birbirinden ayırdı.
Makinalaşmış fabrikalar ve ev ekonomisinin çöküşü ile birlikte işin kamusal
dünyası evin özel dünyasından daha önce hiç olmadığı kadar birbirinden ayrıldı.
Bu gibi eğilimler, akılcılığı kamusal alanda, akıl-dışılığı ve ahlakı özel
alanla ve kadınla özdeşleştiren aydınlanma düşüncesini desteklemiştir. Kanun
önünde, evli kadının mülküyet, miras ve çocukları üzerinde hiçbir hakkı yoktu.
Mary
wollstonecraft’ın Kadın Hakları Savuncusu feminist teorinin klasiği
olarak kabul edilmektedir.
Mary,
özellikle boş ve uçarı hayatları olan üst-sınıfın, lider olabilecek cesarete
sahip, zamanı bol kadınları üzerinde çalıştı: “akıl ve vücutlarını
kuvvetlendirme yerine kadının yükselmesinin yegane yolu olan evliliği
gerçekleştirmek için kendilerini sefih güzellik kavramına teslim ediyorlar”.
Mary, kadınlar belli bir ölçüde güç elde etmelerinin tek yolunun koca bulmak
olduğunun farkındadır. Fakat bunun kanuni fahişelik olduğu iddia eder.
Wollstonecraft, Rousseau’nun erkeklerin ve kadınların farklı düşündüklerine
ilişkin fikrine karşı çıkmaktadır. Bu noktada temel liberal feminist duruşunu
ortaya koymaktadır: akıl, her insanda aynıdır. Kadın farklı veya yanlış akıl
yürütürse, bu onun eğitimdeki eksiklikle ilgilidir.
Wollstonecraft,
feminist gündemdeki en önemli maddenin, gerçek anlamda bir eğitim ve eleştirel
düşüncenin geliştirilmesi olduğuna inanmaktadır. Wollstonecraft, aynı zamanda,
bireyselcilikteki aydınlanma inancını da paylaşır. Kadınlar için eleştirel
düşünmenin yararlarından biri de kendi kaderlerini belirlemelerini
kolaylaştırmaktır.
Wollstonecraft
gibi Grimke de eleştirel düşünmenin yararına inanmıştır: kadınların doğal
haklarının erkekler tarafından tanınmadığını, ve kadınlarla erkelerin ahlaki ve
düşünsel açıdan eşit olduklarını ileri sürmüştür. Grimke’nin eleştirel gücü,
kadınlara uygulanan baskıyı meşrulaştırmak için kullanılan kutsal kitaptaki
temel bölümlerle ilgili yaptığı metin analizlerine dayanmaktadır. Grimke’nin
tüm analizi Wollstonecraft’ınki ile benzeşir. Ama Grimke radikal feminist
düşünceyi Wollstonecraft’tan daha ileri götürmüştür: Bir sınıf olarak erkekler,
kadınları kendilerini memnun etmeye koşullandırırlar, kadınların uygun bir
eğitim alma olanaklarına ve eleştirel analiz güçlerini geliştirmelerine karşı
çıkarlar.
İç
savaşın (1867) peşinden Sojourner Truth, “siyah erkeklerin haklarını
kazanmaları konusunda büyük bir hareket oluşmuşken, siyah kadınlar hakkında tek
bir kelime dahi edilmediğini” ortaya koyar. Truth, siyah kadın köle ile beyaz
kadının durumu arasındaki farka işaret ediyordu. Örneğin siyah kadınlar
sadece erkekler gibi çalışmakla kalmamış, bir mal gibi, bir “kısrak” gibi
kullanılmışlardır. Çiftlik sahiplerince ya da onların arkadaşları tarafından,
çoğunlukla bedensel hazlarını tatmin etmek için istihdam edilmişlerdir. Siyah
feministler, kadın hakları konusunda oy hakkı yanında linç hukuku ve ırkçı
konularla da ilgilenmişerdir.
3.2.1.1.
Liberal Feministlerin Temel Düşünceleri
1.
Akla inanç. Wollstonecraft gibi bazı düşünürlere göre, Akıl ve Tanrı neredeyse
eşanlamlıdır. Birey, akıl içinde tanrısal bir kıvılcım barındırır; bu kişinin
vicdanıdır. Frances Wright ve Sarah Grimke gibi feministler, gerçeğin en
güvenilir kaynağının herhangi bir yerleşik kurum ve gelenek değil, bireysel
vicdan olduğunun gözönünde tutulması gerektiğini belirtirler.
2.
Kadının ve erkeğin ruhları ile akılcı yeteneklerinin aynı olduğu inancı. Başka
bir değişle kadınların ve erkeklerin ontolojik olarak benzer oldukları inencı.
3.
Toplumsal değişime ve toplumun dönüşümüne etki etmenin en iyi yolunun eğitim –
özellikle eleştirel düşünebilmek için eğitilmek- olduğuna inanç.
4.
Bireyin diğer bireylerden ayrı olarak gerçeği arayan, akılcı ve bağımsız bir
aktör olarak hareket eden ve haysiyeti bağımsızlığına bağlı olan yalnız bir
varlık olduğu görüşü.
5.
sonuç olarak aydınlanma kuramcıları, doğal haklar doktrinine bağlı
kalmışlardır.
No comments:
Post a Comment