3.5. Feminizm ve Postmodernizm
Postmodernizm
feminizm kuram gibi disiplinlerarası ve uluslararası bir topluluğun ürünüdür. Feminizmin topluluğu,
toplumsal aktivizm üzerinden büyümekteyken postmodernist topluluğun kökenleri
akademi içindedir ve akademiye dayanmaktadır.
Postmodernizm batı düşüncesinin ve bu düşünce ile ilgili uygulamaların
sorgulamasından yanadır. Feminizm de postmodernizm
gibi batı düşüncesini
eleştirilmesine
ve sorgulanmasına dayanır. Bu noktada her ikisi
arasında bir paralellik söz konusudur. Bununla birlikte bu ortak yönlerin yanı
sıra her ikisi arasında bazı uyuşmazlıklar da vardır. Postmodern feminizm aydınlanma düşüncesine ve bu düşüncelerin büyük teorilerine başka bir ifade ile büyük anlatılarına karşıyken, feminizm aydınlanma dönemi ile ilişkili olan tarihi ve teorik olarak postmodernizmin reddettiği modernizmle bağlantılı bir akım olarak ortaya
çıkmıştır. Feminizmin büyük anlatı özelliği taşıması nedeniyle bu akımın postmodernizmle
bağdaştırılması mümkün değildir (Ritzer, 2012: 353).
Bazı feministler postmodern çerçevede bir
feminizmin oluşturulması için çaba harcamışlardır. Bu noktada hem feminizm hem de
postmodern feminizmin eleştirel bakış açıları onları birleştiren ortak bir nokta olarak
değerlendirilebilir. Her iki akım da aydınlanma düşüncesine ve bu düşüncenin oluşturduğu hiyerarşilere
ve hiyerarşik
yapılara karşı
çıkmaktadır. Feminizm aydınlanma felsefesine ve bu
felsefenin erkek cinsiyeti temeline dayanmasına karşı çıkmaktadır. Postmodernizm ise
aydınlanma felsefesini bütünüyle reddetmektedir.
Postmodern feministler kadın erkek arasındaki siyasal
ilişki ve bu
çerçevede ortaya çıkan
söylemlere de eleştiri
getirmişlerdir.
Bu doğrultuda
postmodern feministler modernizmin
batılı erkeğin
değer
yargılarını yücelttiğini ve kadını ikincil konuma getirdiğini ileri sürerek kadın merkezli ya da kadın bakış açılı bir bilimsel yaklaşım getirmeye çalışmıştır (Çala’dan aktaran Alptekin, 2006: 46).
Postmodern feminizm toplumsal cinsiyet gibi soyut
kategorilerin değişmez olmadığını sınıf, etnik köken, ırk gibi değişkenlerle her zaman değiştirilmeye açık olduğunu varsayar. Bu anlamda postmodern feminizm her türlü genelleştirmelerin ve soyut kuramların
reddedilmesine dayanır. Diğer bir deyişle postmodern feminizm pragmatiktir. Kadınlarla ilgili
tek tip değil değişik türde sorunlar söz konusu olabilir.
Postmodern feminizm kadınlara ilişkin tüm kuram ve genelleştirmeleri reddetmesi nedeniyle postmodern feminist düşüncede sadece bireysel tekilliklerin meşruluğu kabul edilmeli, tekil farklılıkları yadsıyan
kadınlara ilişkin
her
türlü kuram ve genelleştirme reddedilmelidir. Bu noktada postmodern feminizm
ancak
göreceli bir çoğulculuğu içerir ve kadın sorunlarıyla ilişkili olarak evrensel doğruların olmayacağını kabul eder. Ancak bu
çoğulculuk ile birlikte kadınlarla ilgili yerel özelliklerin de dikkate alınması
gerekir (Barnett’ten aktaran Alptekin, 2006: 46).
Ayrıca postmodern feminist düşüncede kapsamlı bir kadın kimliği olanağı
kapatılmış
sayılır. Postmodern feministler ataerkil sistemin varlığını ve etkinliğini sürdürmesinde lisanın rolü üzerinde durmaktadır.
Yapısalcılıktan ve postyapısalcılıktan esinlenen postmodern feministler
toplumda geçerli olan erkek
üstünlüğüne
dayanan sistemin dil yoluyla sürekli olarak etki kazandığını ve gelecek nesillere aktarıldığını ileri sürmektedirler. Bu arada bazı sıfatların ve
özelliklerin erkeklere ve bazılarının
kadınlara ait olduğu üzerinde durulmaktadır (Barentt’ten aktaran Alptekin, 2006: 46).
Örnegin erkek yöneten, kadın
yönetilen; erkek sert, kadın yumuşak; erkek kuvvetli, kadın zayıf; erkek rekabetçi,
kadın
uzlaşmacı; erkek bağımsız, kadın bağımlı; erkek rasyonel, kadın duygusal olarak
nitelendirilir. Dille ilgili kullanımda kadının
daha tutucu ve duygusal olduğu kesin ve katı olmayan esnek sözcükleri tercih ettiği şeklinde gözlemler yapılmakta, kamu ile ilgili sorunlarda da
kadınların az konuşmaları veya hiç konuşmamaları temenni edilmektedir (Demir’den aktaran Alptekin,
2006: 47).
Postmodernizmle
feminist ilişki sıkıntılıdır. Bu sıkıntının belirtileri, postmodernizmin sır
dolu dağarcığını, onun siyasal mücadele içinde değil, akademi içinde bulunması
ve onun akademik söylem içindeki hegemonik durumu, düşünümsel olmayan kavrayışı
kapsar. Birçok feminist, postmodernist meydan okumanın “masumluğu”nu sorgular,
onun gerçekten özgürlükçü mü, yoksa, içinde ayrıcalıklı bir akademik sınıfın,
marjinalleşmiş kişilerin meydan okumalarına, hiçbir konuşma konumunun otorite
olmadığı bir durumda teknik açıdan karmaşık bir argüman ile tepki gösterdiği,
bir bilgi politikasının parçası mı olduğu konusunda endişe duymaktadır.
Sıkıntının
başka bir kaynağı şudur Yapısökümü ve farklılığın sonsuz gerileyişi üzerindeki
postmodernist vurgu, insanları, kolektif, özgürlükçü politikalardan
uzaklaştırıp radikal bireyselciliğe yönelttiğidir. Postmodernist dönüş,
feminist araştırmacıları eşitsizlik, haksızlık ve baskının maddiliğinden
uzaklaştırıp dünyayı “söylem” ve “metin” olarak gören yeni-idealist duruma
yöneltir. Postmodernizm maddi eşitsizlikle bağlantıyı kesmekle feminizmi
ilerlemeci değişime bağlılığından uzaklaştırır.
3.6.
Feminist Bilgi Sosyolojisi
Feministlerin
bilgi sosyolojisine göre, insanların «dünyanın bilgisi» olarak nitelendikleri
her şeyin dört özelliği vardır:
1.
O, her zaman toplumsal içinde birbirinden farklı şekillerde konumlanan gruplar
içinde bulunan cisimleşmiş eyleyenlerin görüş açısında oluşturulur.
2.
Bu nedenle her zaman kısmidir ve asla bütüne ve nesnel olana ilgi göstermez.
3.
Gruplar içinde ve bir dereceye kadar gruplar içindeki eyleyenler arasında
üretilir ve onlar arasında çeşitlilik gösterir.
4.
Her zaman iktidar ilişkilerinden etkilenir – ister egemen ister altta yer alan
grupların görüş açılarından formüle edilmiş olsun (Ritzer, 2012: 356).
Feminist
sosyoloji kuramı, özel olarak kadınlar, daha genel olarak baskı altındaki
insanların görüş açısını, kendisi aracılığıyla toplumsal bilginin inşa
edileceği görüş açıları olarak belirleyen sosyolojik söylem içindeki iktidar
dengesini değiştirmeye çalışır.
Tarihsel
olarak ataerkillik altında kadınlara, sınıfları ve ırkları ne olursa olsun,
toplumsal yeniden üretim görevleri verilmiştir. Örnek: çocuk doğurma,
çocuk yetiştirme, ev işleri, yiyecek hazırlama vs.
Doroty
Smith’e göre kadınlar dünyası hakkında sosyolojik konuları ortaya koymak
yoluyla egemen olan sosyolojinin boşluklarını gidermek yeterli değildir, çünkü
bu iş sadece hakim sosyolojinin iktidarının yaygınlaşmasına ve güçlenmesine
neden olacaktır. Bir erkeke sosyolog araştırmaya başladığında kavramsal olarak
düzenlenmiş bir topluma ayak basıyor. O, bu toplumun sadece bir üyesi olmayıp
aynı zamanda evreni inceleme yöntemi de bu toplumun bir parçasıdır. Bu duruma
karşın kadırnlar, bu yapının dışında kalmışlar ve ona boğun eğmişlerdir.
Böylece egemen olan kavramsal boyutu erkekler benimseyerek doğal dünya ile
ilgilenmek, yani ev, kadınlara mahsus kalmıştır. Böyle bir ortamda kadınlar,
erkekleri daha kolay kavramlar üzerinde odaklanmalarına olanak sağlamışlardır.
Marx’ın yabancılaşma kavramı bir para değişikliklerle burada kullanılabilir.
Yani kadınlar bu sistemin içinde ne kadar emek sarf ettiseler o kadar onları
baskı altında tutan düzenin güçlenmesine yardımcı olurlar (Smith, 1974: 13-20).
3.6.1. Makro-Toplumsal Düzen
Feministlere
göre, metaların pazar için üretilmesinin yanında toplumsal üretim, evin temel
metalarını ve hizmetlerini üreten ev işinin örgütlenmesi; kabul edilme,
onaylanma, sevgi ve öz-güvene yönelik insanın duygusal ihtiyaçlarını
şekillendiren ve tatmin eden yakınlık gibi düzenlemeleri de içerir.
Egemenlik,
sömürünün samimi ilişkileri içinde zorlama olarak değil, “gruba yönelik pozitif düşüncelerin gruba
yönelik ayrımcı amaçlarla birleşmesi” olarak, paternalizm olarak ifade
edilebilir.
Feminizm,
ideolojik egemenliğin toplumsal egemenliğin yapısı için merkezliğini vurgular.
İdeoloji, kamusal bilgi olarak kurumsallaşan ve tüm toplumsal grupların garanti
olarak gördükleri bilgi haline gelecek etkili bir şekilde toplumun her tarafına
yayılan, gerçeklik ve toplumsal yaşam hakkındaki inançların karmakarışık bir
ağıdır. Bu nedenle, feministlerin “toplumsal gerçekliğin kamusal bilgisi”
olarak gördükleri şey, uzlaşıya dayalı olarak yaratılan bir ürün, kapsayıcı bir
kültür değil, toplumun egemenlerinin çıkarlarının ve deneyimlerinin bir
yansıması ve onların toplum içindeki iktidarlarının hayati bir göstergesidir
(Ritzer, 2012: 359).
Bir
yapı olarak toplumsal cinsiyetin makro-yapısal biçimlenişi, makro-toplumsal
düzene yönelik feminist ilgilerin merkezindedir. Baskı bu yapı üzerinde
kurulmuştur.Feminist kuramcılar, kadınların bedenlerinin toplumsal üretim ve
yeniden üretim içinde temel bir kaynağı oluşturduğunu ve bu nedenle sömürü ve
denetimin bir mahali olduğunu savunurlar. Toplumsal cinsiyet, erkeklerin
çıkarlarını ve deneyimlerini yansıtan kurumsallaşmış bilginin ideolojik sistemi
tarafından yeniden üretilir.
Toplumsal
cinsiyet ideolojisi, kadınların üretici etkinliklerini sistematik olarak şu
yollarla ezmekte ve bozmaktadır:
1.
onların bazılarını, örneğin ev işlerini önemsizleştirmek,
2.
diğer etkinlikleri, örneğin annelik yapmayı kavranamayacak derecede
idealleştirerek,
3.
oysa diğer son derece önemli işleri, örneğin kadınların Pazar metalarının
üretimine hayati katkılarını görünmez yaparak (Ritzer, 2012: 360).
3.6.2. Mikro-Toplumsal Düzen
Mikro-etkileşimsel
düzeyde feminist sosyoloji bireylerin nesnel projeleri veya öznelerarası
anlamları takip ettiklerinde, birbirlerini nasıl dikkate aldıkları üzerinde
odaklanır. Çoğu ana akım mikrososyoloji, kendi hedeflerini belirleyen ve içinde
araçların amaçlarla bağlantısını kurmaya çabaladıkları doğrusal bir eylem
rotasını izleyerek bu hedeflere ulaşmaya çalışan amaçlı insanların bir modelini
sunar.
Bunun
tersine feminist araştırma ilk olarak, kadınların yaşamlarının, rastlantısal
bir niteliğinin olduğunu gösterir; kadınlar, evliliğin aşırılıkları, kocanın
eylem çizgisi, çocukların yaşam planları üzerinde öngörülemez etkileri,
boşanma, dulluk ve çoğu kadının ücret-sektöründeki mesleklerin riskliliği ile
birlikte kayan ve değişen gündemler içinde kendilerini kaptırmış olarak
bulurlar. İkincisi,
günlük etkinlikleri içinde kadınlar kendilerini çok fazla, doğrusal diziliş içinde
amaçlarının peşinde değil sürekli olarak başkalarının ihtiyaçlarına ve
taleplerine cevap verirken bulurlar (Ritzer, 2012: 361).
3.6.3. Öznellik
Çoğu
sosyoloji kuramı, toplumsal deneyimin öznel düzeyini, mikro-toplumsal eylemin
içinde veya makro düzeyde «kültür» veya «ideoloji» olarak ele alır. Bununla
birlikte feminist sosyoloji, eyleyenin amaçları ve ilişkileri bireysel
yorumunun, ayrı bir düzey olarak ele alınması gerektiğini ileri sürer. Feminist
sosyoloji, kadınların yaşamlarının araştırılmasına dayalı olarak gelişir ve
genel olarak altta yer alanların yaşamlarına uygulanabilir görünür.
Öznellikle
ilgili geleneksel sosyoloji modeli toplumsal eyleyenin rol üstlenme sürecinde
benliği, az veya çok eyleyenle aynı olduğu farzedilen ötekilerin gözüyle görmeyi
öğrendiğini varsayar. Ancak
feminist sosyoloji, kadınların kendilerini erkeklerin gözlerinden görmeye
yönelik toplumsallaştıklarını gösterir. Kadınlar, anlamlı ötekiler olduklarında
bile benlikle ilgili ve öteki kadınlarla ilgili eril olan görüşü kendilerinin
de kabul edecekleri şekilde toplumsallaşırlar (Ritzer, 2012: 363).
Mikrososyologlar,
gündelik dünyayı, toplumsal eyleyenin, bir kimsenin, kendi çıkarlarına göre
üzerinde üstünlük kuracağı bir şey olarak resmettiğini düşünürler. Feminist sosyologlara
göre, kadınlar yaşam-dünyasını, kendilerinin özel çıkarlarına göre üzerinde
üstünlük kuracakları bir şey olarak tecrübe etmeyebilirler. Kadınlar,
bu yaşam dünyasını, çeşitli eyleyenlerin çıkarlarını dengelediği bir mekan
olarak tecrübe ederek toplumsallaşabilirler (Ritzer, 2012: 364).
KAYNAKÇA
Alptekin, Duygu. (2006), Üçüncü Dünya Ülkelerinde
Kadın Hakları Bağlamında Feminizm,
Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Sosyoloji Ana Bilim Dalı, Sosyoloji Bilim Dalı.
Donovan,
Josephine. (2007), Feminist Teori ,Çev: A. Bora, m. A. Gevrek, F.
Sayılan, İletişim Yayınları, İstanbul.
Gorelick,
Sherry (1991). Contradictions Of Feminist Methodology, Gender and Society,
Vol. 5, No. 4, (Dec., 1991), pp. 459-477.
Neuman, W. Lawrense. (2006), Toplumsal Araştırma
Yöntemleri, Çev: Sedef Özge, Yayın Odası, İstanbul.
Ritzer, G. (2012), Modern Sosyoloji Kuramları,
Çev: Himmet Hülür, Deki Yayınevi.
Smith, Dorothy. (1974), Women’s Perspective as a
Radical Critique of Sociology, Sociological Inquiry, No. 44 (1), pp.
13-70.
No comments:
Post a Comment