3.4. Yapısal Baskı
Yapısal
baskı kuramcıları, baskıya duyulan ilgilerinin burada, tarihten kaynaklanan ve
her zaman iktidar düzenlemeleri olan toplumsal ilişkilerin tekrar eden ve
rutinleşen büyük-ölçekli düzenlemeleri olarak anlaşılan toplumsal yapı
aracılığıyla nasıl yürürlüğe konulduğunu çözümlemektedir. Bu kuramcılar,
ataerkillik, kapitalizm, ırkçılık ve heteroseksizm üzerinde odaklanır.
3.4.1. Sosyalist Feminizm
Sosyalist
feminizmin kuramsal projesi, üç amaç etrafında gelişir:
- Kadınların deneyimleri açısından ataerkillik ve kapitalizmin kendine özgü ancak birbiriyle ilişkili baskıları;
- Genişletilmiş bir tarihsel maddecilik anlayışı üzerinden toplumsal çözümleme için açık ve yeterli yöntemler geliştirmek;
- Fikirlerin öneminin anlaşılmasını, insani olayların belirlenişinin maddeci bir çözümlenişiyle birleştirmek (Ritzer, 2012: 345).
Sosyalist
feministler, baskının başlıca yapısının açımlanması olarak kapitalizmin sınıf
ilişkilerinin Marxçı çözümlenişini kabul ederler. Ancak aynı ekonomik
üretimin bir yan ürünü olarak Marxçı ataerkillik çözümlemesini reddederler.
Onlar, ataerkilliğin, ekonomik koşullarla etkileşime girdiğ halde baskının
bağımsız bir yapısı olduğu şeklindeki görüşü destekler.
Sosyalist
feministler, bu iki yönlü bilgiyi – kapitalizmde baskıyla ilgili bilgi ve
ataerkillikte baskıyla ilgili bilgi – toplumsal baskının tüm biçimlerinin
birleşik bir açıklaması içinde toplamaya koyulurlar. Kapitalist ataerkillik, bu
iki baskıyı birleştirmeye çalışmak için kullanılan bir terimdir. Sosyalist
feminizmin baskıyla ilgili açıklamaları, egemenliği, toplumsal eyleyenlerin
kategorileri arasında bir iktidar ilişkisi olarak büyük-ölçekli yapısal bir
düzenleme olarak sunar. Bu egemenlik yapısı, birey eyleyenlerin kasıtlı ve
amaçlı eylemlerini hem şekillendirir hem de onlar tarafından üretilir (Ritzer,
2012: 346).
Kapitalist
ataerkillik konusunda odaklanma, çözümleyici bir strateji olarak tarihsel
maddecilikle bağlantılıdır. Ancak sosyalist feministler bu yöntemi
kullanırken son derece önemli olan üç biçimde Marxçıların ötesine geçerler:
onların maddi koşulları yeniden tanımlaması, onların ideolojinin
anlamını yeniden değerlendirmeleri ve onların egemenlik üzerinde
odaklanmaları. Sosyalist
feminist çözümleme, ekonomik dinamikleri içine alır ancak insan yaşamını
oluşturan ve devam ettiren başka koşulları ekler: cinsellik, üremeye katılma ve
çocuk yetiştirme; görünmeyen yuvarlak ev görevleri; duygusal bakım ve bilgi
üretimi.
Sosyalist
feministler ile Marxçılar arasındaki farklılık şudur; sosyalist feministlerin
çözümleme nesnesi, öncelikle sınıf eşitsizliği değil, toplumsal eşitsizliklerin
geniş çeşitliliğinin karmaşık iç içe geçişidir. Sosyalist feministlere
göre, küresel kapitalizm içinde ücretliler olarak kadınlara erkeklerden daha az
ücret verilir, çünkü ataerkil ideoloji, onlara daha düşük bir toplumsal statü
atfeder.
Sosyalist
feministlerin değişim programları, kapitalizmin kadınların yaşamlarında,
onların topluluklarının yaşamlarında ve çevrede işlediği hak ihlalleriyle
savaşmaları için kadınlar arasında küresel bir dayanışma çağrısı yapar. Onların projesi,
insanları, kamusal olarak desteklenen eğitim, sağlık hizmetleri, ulaşım, çocuk
bakımı ve konut gibi kamusal hizmetlerin geniş bir güvenlik ağını sağlama aracılığıyla toplumsal kaynakların
yeniden dağıtımının aracı olarak devleti kullanmak için seferber etmektir
(Ritzer, 2012: 347).
3.4.2. Kesitlerarasılık Kuramı
Kadınlar,
baskıyı çeşitli biçimlerde ve çeşitli yoğunlık derecelerinde yaşıyorlar, Tüm
kadınlar potansiyel olarak baskıyı toplumsal cinsiyet temelinde yaşadıkları
halde yine de kadınlara toplumsal eşitsiliğin öteki düzenlemelerinin çeşitli
arakesitleri tarafından farklı bir şekilde baskı yapılır. Bu varsayımlar kesitlerarasılık
kuramın merkezi konusu oluşturmaktadır.
Baskının
ve ayrıcalığın bu vektörleri veya Patricia Hill Collins’in deyimiyle “egemenlik
matrisi” sadece toplumsal cinsiyeti değil, aynı zamanda sınıf, ırk, küresel
konum, cinsel tercih ve yaşı da kapsar. Bu arakesitlerin çeşitlenmesi, bir
kadın olma deneyimini niteliksel olarak başkalaştırır ve kadınların
deneyimlerini kuramlaştırırken bu başkalaşımın, bu çeşitlenmenin hesaba
katılması gerekir (Ritzer, 2012: 350).
Kesitlerarasılık
kuramındaki argüman, arakesitin kendisinin belirli bir baskı deneyimini
ürettiğidir ve bir kişi toplumsal cinsiyetin, artı ırkın, artı sınıfın, artı
cinselliğin ilave stratejisini kullanma yoluyla yeterli bir açıklamaya varamaz. Örneğin, Crenshawe
(1986), siyah kadınların, siyah kadınlar olmaları nedeniyle işte sıkça
ayrımcılık yaşadıklarını ancak mahkemelerin rutin olarak bu ayrımcılığı
onaylamayı reddettiklerini – genel ayrımcılık, “cinsel ayrımcılık” (beyaz
kadınlar olarak okuyunuz) veya “ırk ayrımcılığı” (siyah erkekler olarak
okuyunuz) olarak kavranan şeyin örneği olarak kanıtlanmadıkça- gösterir
(Ritzer, 2012: 351).
Kesitlerarasılık
kuramları, özlerinde, bu eşitsizlik düzenlemelerini, haksız iktidar
ilişkilerine dayanan hiyerarşik yapılar olarak anlar. Haksızlık teması, bu çözümlemenin
tutarlı eleştirel odağına işaret eder.
Kesitlerarasılık
kuramı, içinde farklılığın, baskı düzenlemelerini haklılaştırmaya yönelik
kavramsal bir araç haline geldiği bir politika yaratma yoluyla egemenlerin
altta yer alanlara denetim kurmalarına olanak veren ideoloji ile iktidar
arasındaki temel bağlantıyı kabul eder.
Egemenler,
farklılığı aşağılık/üstünlük modellerine dönüştürerek insanlar arasında baskı
pratiklerini haklılaştırmak için toplumsal pratik içinde farklılıkları
kullanırlar; insanlar, çeşitliliğin, çıkarın ve kültürel zanginliğin bir
kaynağı olarak değil, “daha iyi” veya “daha kötü” açısından değerlendirici bir
şekilde farklılıkla ilişki kurmaya yönelik toplumsallaşırlar (Ritzer, 2012:
352).
Bu ideolojiler, kısmen, “mitsel norm” yaratarak işler,
insanlar, ötekileri ve kendilerini bu normlar karşısında değerlendirirler;
Birleşik Devletler toplumunda bu norm, “beyaz, ince, erkek, genç,
heteroseksüel, Hıristiyan ve parasal olarak güvende” olmaktır .
Feministlerin
en çok araştırdıkları arakesitler, toplumsal cinsiyet ve ırk ile ilgili
(Clark-Lewis, Dill, Hill),toplumsal cinsiyet ve sınıf ile ilgili (Foner,
Gregson ve Lowe) ırk,
toplumsal cinsiyet ve sınıf ile ilgili (Enderson ve Collins) olanlardır. Öteki çözümlemeler,
toplumsal cinsiyet ve yaş,
toplumsal
cinsiyet ve küresel konum
ve
toplumsal cinsiyet ve cinsel tercihi kapsar. Bu bakış açısından en
yeni yazılar içinde kesitlerarasılık kuramı, altta yer alan erkeklerin
koşullarına da uygulanmıştır (Collins, Edin ve Kefalas).
İnsanlar, maddi koşullarına tepki verirken hayatta
kalmak ve iktidarın haksız uygulamalarına direnmek için yorumlar ve stratejiler
oluştururlar. Kesitlerarasılık kuramı projesinin bir parçası, eşitsizliğin
tarihsel arakesitleri tarafından oluşturulan spesifik yaşam deneyimleri içinde
işe yarayan grup bilgilerini dile getirmek ve bu bilgilerin çeşitli feminist
anlatımlarını geliştirmektir.
Kesitlerarasılık kuramı, en azından Birleşik
Devletler’de, örneğin Sojourner Truth’un 1852’deki Akron Kadın Hakları
Kongresi’ndeki “Ben Bir Kadın Değil Miyim” konuşmasına kadar geri giden
feminizm içindeki en eski geleneklerden biridir.
Kesitlerarasılık
kuramı, arakesitin deneyimini ve bireylerdeki görüş açısını belirlemek kolay
olduğu halde bu indirgemecilik, bireysel deneyimi üretmiş olan ve politik
değişim ihtiyacını bulanıklaştıran eşitsiz iktidarın tarihsel yapılarını
bellekten sildiği için kuramsal ve politik açıdan tehlikelidir uyarısını
yapmaktadır (Ritzer, 2012: 352).
No comments:
Post a Comment