Saturday, 31 August 2013

FEMİNİST KURAM (4)








3.4. Yapısal Baskı
Yapısal baskı kuramcıları, baskıya duyulan ilgilerinin burada, tarihten kaynaklanan ve her zaman iktidar düzenlemeleri olan toplumsal ilişkilerin tekrar eden ve rutinleşen büyük-ölçekli düzenlemeleri olarak anlaşılan toplumsal yapı aracılığıyla nasıl yürürlüğe konulduğunu çözümlemektedir. Bu kuramcılar, ataerkillik, kapitalizm, ırkçılık ve heteroseksizm üzerinde odaklanır.

3.4.1. Sosyalist Feminizm
Sosyalist feminizmin kuramsal projesi, üç amaç etrafında gelişir:
  1. Kadınların deneyimleri açısından ataerkillik ve kapitalizmin kendine özgü ancak birbiriyle ilişkili baskıları;
  2. Genişletilmiş bir tarihsel maddecilik anlayışı üzerinden toplumsal çözümleme için açık ve yeterli yöntemler geliştirmek;
  3. Fikirlerin öneminin anlaşılmasını, insani olayların belirlenişinin maddeci bir çözümlenişiyle birleştirmek (Ritzer, 2012: 345).
Sosyalist feministler, baskının başlıca yapısının açımlanması olarak kapitalizmin sınıf ilişkilerinin Marxçı çözümlenişini kabul ederler. Ancak aynı ekonomik üretimin bir yan ürünü olarak Marxçı ataerkillik çözümlemesini reddederler. Onlar, ataerkilliğin, ekonomik koşullarla etkileşime girdiğ halde baskının bağımsız bir yapısı olduğu şeklindeki görüşü destekler.
Sosyalist feministler, bu iki yönlü bilgiyi – kapitalizmde baskıyla ilgili bilgi ve ataerkillikte baskıyla ilgili bilgi – toplumsal baskının tüm biçimlerinin birleşik bir açıklaması içinde toplamaya koyulurlar. Kapitalist ataerkillik, bu iki baskıyı birleştirmeye çalışmak için kullanılan bir terimdir. Sosyalist feminizmin baskıyla ilgili açıklamaları, egemenliği, toplumsal eyleyenlerin kategorileri arasında bir iktidar ilişkisi olarak büyük-ölçekli yapısal bir düzenleme olarak sunar. Bu egemenlik yapısı, birey eyleyenlerin kasıtlı ve amaçlı eylemlerini hem şekillendirir hem de onlar tarafından üretilir (Ritzer, 2012: 346).
Kapitalist ataerkillik konusunda odaklanma, çözümleyici bir strateji olarak tarihsel maddecilikle bağlantılıdır. Ancak sosyalist feministler bu yöntemi kullanırken son derece önemli olan üç biçimde Marxçıların ötesine geçerler: onların maddi koşulları yeniden tanımlaması, onların ideolojinin anlamını yeniden değerlendirmeleri ve onların egemenlik üzerinde odaklanmaları. Sosyalist feminist çözümleme, ekonomik dinamikleri içine alır ancak insan yaşamını oluşturan ve devam ettiren başka koşulları ekler: cinsellik, üremeye katılma ve çocuk yetiştirme; görünmeyen yuvarlak ev görevleri; duygusal bakım ve bilgi üretimi.
Sosyalist feministler ile Marxçılar arasındaki farklılık şudur; sosyalist feministlerin çözümleme nesnesi, öncelikle sınıf eşitsizliği değil, toplumsal eşitsizliklerin geniş çeşitliliğinin karmaşık iç içe geçişidir. Sosyalist feministlere göre, küresel kapitalizm içinde ücretliler olarak kadınlara erkeklerden daha az ücret verilir, çünkü ataerkil ideoloji, onlara daha düşük bir toplumsal statü atfeder. 
Sosyalist feministlerin değişim programları, kapitalizmin kadınların yaşamlarında, onların topluluklarının yaşamlarında ve çevrede işlediği hak ihlalleriyle savaşmaları için kadınlar arasında küresel bir dayanışma çağrısı yapar. Onların projesi, insanları, kamusal olarak desteklenen eğitim, sağlık hizmetleri, ulaşım, çocuk bakımı ve konut gibi kamusal hizmetlerin geniş bir güvenlik ağını  sağlama aracılığıyla toplumsal kaynakların yeniden dağıtımının aracı olarak devleti kullanmak için seferber etmektir (Ritzer, 2012: 347).

3.4.2. Kesitlerarasılık Kuramı

Kadınlar, baskıyı çeşitli biçimlerde ve çeşitli yoğunlık derecelerinde yaşıyorlar, Tüm kadınlar potansiyel olarak baskıyı toplumsal cinsiyet temelinde yaşadıkları halde yine de kadınlara toplumsal eşitsiliğin öteki düzenlemelerinin çeşitli arakesitleri tarafından farklı bir şekilde baskı yapılır. Bu varsayımlar kesitlerarasılık kuramın merkezi konusu oluşturmaktadır.
Baskının ve ayrıcalığın bu vektörleri veya Patricia Hill Collins’in deyimiyle “egemenlik matrisi” sadece toplumsal cinsiyeti değil, aynı zamanda sınıf, ırk, küresel konum, cinsel tercih ve yaşı da kapsar. Bu arakesitlerin çeşitlenmesi, bir kadın olma deneyimini niteliksel olarak başkalaştırır ve kadınların deneyimlerini kuramlaştırırken bu başkalaşımın, bu çeşitlenmenin hesaba katılması gerekir (Ritzer, 2012: 350).
Kesitlerarasılık kuramındaki argüman, arakesitin kendisinin belirli bir baskı deneyimini ürettiğidir ve bir kişi toplumsal cinsiyetin, artı ırkın, artı sınıfın, artı cinselliğin ilave stratejisini kullanma yoluyla yeterli bir açıklamaya varamaz. Örneğin, Crenshawe (1986), siyah kadınların, siyah kadınlar olmaları nedeniyle işte sıkça ayrımcılık yaşadıklarını ancak mahkemelerin rutin olarak bu ayrımcılığı onaylamayı reddettiklerini – genel ayrımcılık, “cinsel ayrımcılık” (beyaz kadınlar olarak okuyunuz) veya “ırk ayrımcılığı” (siyah erkekler olarak okuyunuz) olarak kavranan şeyin örneği olarak kanıtlanmadıkça- gösterir (Ritzer, 2012: 351).
Kesitlerarasılık kuramları, özlerinde, bu eşitsizlik düzenlemelerini, haksız iktidar ilişkilerine dayanan hiyerarşik yapılar olarak anlar. Haksızlık teması, bu çözümlemenin tutarlı eleştirel odağına işaret eder.
Kesitlerarasılık kuramı, içinde farklılığın, baskı düzenlemelerini haklılaştırmaya yönelik kavramsal bir araç haline geldiği bir politika yaratma yoluyla egemenlerin altta yer alanlara denetim kurmalarına olanak veren ideoloji ile iktidar arasındaki temel bağlantıyı kabul eder.
Egemenler, farklılığı aşağılık/üstünlük modellerine dönüştürerek insanlar arasında baskı pratiklerini haklılaştırmak için toplumsal pratik içinde farklılıkları kullanırlar; insanlar, çeşitliliğin, çıkarın ve kültürel zanginliğin bir kaynağı olarak değil, “daha iyi” veya “daha kötü” açısından değerlendirici bir şekilde farklılıkla ilişki kurmaya yönelik toplumsallaşırlar (Ritzer, 2012: 352).
Bu ideolojiler, kısmen, “mitsel norm” yaratarak işler, insanlar, ötekileri ve kendilerini bu normlar karşısında değerlendirirler; Birleşik Devletler toplumunda bu norm, “beyaz, ince, erkek, genç, heteroseksüel, Hıristiyan ve parasal olarak güvende” olmaktır . 
Feministlerin en çok araştırdıkları arakesitler, toplumsal cinsiyet ve ırk ile ilgili (Clark-Lewis, Dill, Hill),toplumsal cinsiyet ve sınıf ile ilgili (Foner, Gregson ve Lowe) ırk, toplumsal cinsiyet ve sınıf ile ilgili (Enderson ve Collins) olanlardır. Öteki çözümlemeler, toplumsal cinsiyet ve yaş, toplumsal cinsiyet ve küresel konum ve toplumsal cinsiyet ve cinsel tercihi kapsar. Bu bakış açısından en yeni yazılar içinde kesitlerarasılık kuramı, altta yer alan erkeklerin koşullarına da uygulanmıştır (Collins, Edin ve Kefalas).
İnsanlar, maddi koşullarına tepki verirken hayatta kalmak ve iktidarın haksız uygulamalarına direnmek için yorumlar ve stratejiler oluştururlar. Kesitlerarasılık kuramı projesinin bir parçası, eşitsizliğin tarihsel arakesitleri tarafından oluşturulan spesifik yaşam deneyimleri içinde işe yarayan grup bilgilerini dile getirmek ve bu bilgilerin çeşitli feminist anlatımlarını geliştirmektir.
Kesitlerarasılık kuramı, en azından Birleşik Devletler’de, örneğin Sojourner Truth’un 1852’deki Akron Kadın Hakları Kongresi’ndeki “Ben Bir Kadın Değil Miyim” konuşmasına kadar geri giden feminizm içindeki en eski geleneklerden biridir.
Kesitlerarasılık kuramı, arakesitin deneyimini ve bireylerdeki görüş açısını belirlemek kolay olduğu halde bu indirgemecilik, bireysel deneyimi üretmiş olan ve politik değişim ihtiyacını bulanıklaştıran eşitsiz iktidarın tarihsel yapılarını bellekten sildiği için kuramsal ve politik açıdan tehlikelidir uyarısını yapmaktadır (Ritzer, 2012: 352).

No comments:

Post a Comment